Bir şehirde yaşamak ve bir şehri yaşamak arasındaki farkı bir süredir sorguluyorum. Aslında bu durum biraz da hayatın akıp gitmesi ile hayatı fark etmek arasındaki farkı sorgulamamla eş zamanlı diyebilirim.
Özellikle büyük şehirlerde yoğun bir koşturmaca içerisinde günün nasıl geçtiğini anlamıyoruz ve çoğunlukla bir şeylerden şikayet ediyoruz. Bu yeri geliyor trafik oluyor, yeri geliyor hava durumu, bazen insanlara katlanamıyoruz bazen de kendimize belki.
Yıllar evvel katıldığım bir eğitimde tercihlerimizin bize paket halinde verildiğini ve bu paketteki her şeyi kabul etmek durumunda olduğumuzu, iyileştirme yapmanın bizim elimizde olduğundan bahsedilmişti. Bu tanımlamayı yıllar geçse de unutmadım. Tercihlerimin sonuçlarını kabul etmek ve içinde değişiklik yapacaksam da bunun ancak kendimle ilgili olanlarının benim kontrolümde olduğunu hatırlamak hayatımı kolaylaştırdı.
Bu sebeple trafikten şikayet etmiyorum çünkü yaşadığım şehrin ayrılmaz parçası ve benim elimden gelen birşey yok bunu değiştirecek. Elimden gelen araba ile bir yere gitmeye çalışmaktansa vapura binip sıcacık bir çay eşliğinde martıların sesi ile güne başlamak.
Yağmurlu havalardan şikayet etmiyorum artık, İsveç atasözü aklıma geliyor bir anda “kötü hava yoktur yanlış kıyafet vardır” diyerek daha hazırlıklı çıkıyorum dışarı ve iç mekanlarda sıcacık bir kahve alıp pencereye yanaşıp beş dakikada olsa yağmuru izleyip içimi temizliyorum.
İnsanlardan şikayet etmiyorum artık çünkü bir insanın yaşadıklarını, geçmişini bilmeden onu tam olarak anlayamayacağımı biliyorum. Sadece durum değerlendirmesi yaparak kendimle ilgili ne yapabilirim onun derdindeyim çünkü sadece kendimi değiştirme kudretim var başkalarını değil.
1 comment
Muhibe | Nisan 26, 2018
Selamlar, yazı harika Setenay Hanim değiştiremeyeceğimiz durumlar için ofkelenmek yerine hayati sevmek, seçebilir hale getirmek en güzel yöntem..Hayat kısa bu yüzden herkes en güzel yolu çizmek için ugrasmali 🙂
Comments are closed.